18 Temmuz 2009 Cumartesi

Ahir zaman aşkları




Bu gece yıldızları saymadım senin için. Uykusuzları saydım; sevdasından, derdinden, dermanından yada bilemediğim türlü imtihanından dolayı gözlerini kapatamayanları saydım bu gece. Etrafında pervanelerin seyrü seferini gördüğüm ne kadar şule-feşan varsa, sana yaktım… Zordu inan, tüm ışıklarını söndürmüşken bana; debdebesiyle tir tir titrediğim ateşler yakmak sana…
Bu imkansızlık hüznünün dehlizlerinde kaybolarak, içimdeki bitimsiz korkuyla bağırarak dökmüyorum sahipsiz benliğimi Yaradana… Hafî bir zincirle düğümlüyorum dilimi. Çözülürse yanacağım sanki, eriyecek ve biteceksin sen de, taşıdığım can gibi…
Haliyle sakinleşmiş, kâl ehlince vazgeçmiş lakin hâl ehlince sabr-ı sukûna ermiş bir aşığın gördüğüdür gözlerim. Şimdi, ne bilecek bakıp da görmeyen ehl-i kibir, sevgilinin gamzesiyle gam/zede aşığın halini.Sevgili katında yaş tüketmek demek, demirden havanlarda sabırdan nehir kenarlarında dövülmek, yumuşamak ve dahi temizlenmek demek. Her gündoğumunda Yusuf’u kaybedip ve her gün batımında yeniden bulmak lakin ne feryad edip ağlamak ne de sevinçten çılgına dönmek demek. O belde-i mukaddeste bulunmak demek, her çark edişinde yalan dünyanın, asude bir meşk-i hayale dalıp; ruhu bedenden ayırmak, seyreylemek hikmet deryasına çağlayan nehirleri ve dahi kaybolmak sularında ama asla boğulmamak demek.

Ahir zaman aşkları.

Yaşadıklarını üç harften ibaret görenler, çözemezler gizini.

Bilmezler ki, Ayn’ın içi Cennet, Şîn’in içi Cehennem ve Kaf’ın içi de Âraftır.Cennete gönüllü sürgün, metrelerce kuyrukla girenler, sıra aşkın Cehennemine geldiğinde koşarak kaçarlar. Lutuf penceresini açamadan yola koyulurlar. Ve Araf.

Ah araf! Ah kaf dağının gizi ve zümrüd-ü ankanın varisi. ne tatlı dil, ne sert bakış.

Ne gerçek ne yalan. Ne var ne yok.

Âraf gözlerin gibi, benim ârafım senin adın.

Ceren Şeyma Narlı

0 yorum: