29 Ekim 2010 Cuma

SUSKUN MEZMUR




Suretler kesildi


Ses gelmiyor artık


Kırkbirinci tufandan bu yana alamıyorum vahyi


Nicedir cihan içre yol almıyor şiirim


Köleleri kışkırtmıyor imalı can çekişim


Her gün tazelenen bir ölü geçiyor benliğimden


Kemanın yok


Yay gönlüme değiyor


Teller deliyor delişmen yüreğimi




Davud’a has kılınan bana memnudur sanki


Her nefesim şir-pençe


Her cümlem nakıs


Alamıyorum üstüme mübalağa sıfatları…


Güftesi saklanmış


Lal/melal yüklü bir mezmürum


Tutunamıyorum arşa arş kapatmış olmuş bana bablarını


İlim mi çekildi acep arzdan


Yoksa ben, son bilgeden bu yana


Yemin olsun ki zeytine ve nara


“Anestü nara”


İhanet etmedim sana


Sen beni ben sandım da


Kitabımdaki tahmidi ithaf ettim semana




Güneşi öldüren soylu inkâr aşkına


Kalemimi ürperten senin sesin


Yağmurdan okuyamıyorsam da azap kelimelerini


Toprağın kokusu oluyorsun ünlemlerimce


Senden başkasına düşüm mü var benim?


Bilmedim


Adını böldüm münkir bir teslise


Birliğin üstüme çöktü


Tevhidin: dağ




Yalnızlığına hiç mi hiç isyan etmedim


Yalnız kaldım bölündüm


Toplamım sana vardı


Seni verdi: bir (vahdet)




Bakışlarımı topluyorlar şimdi geceden


Ama bilirsin senden başkasına düş görmedim ki hiç


Mesnevim noksan


Sebeb-i telifim yok


Son askı’dan bu yana


Sana ihanet etmedim hiç


Sana ve Mihriban suretine


Yani kanla aharlanan o ebruli çehrene


Düş görmedim senden başkasını hiç


Yelkenim senle dolu


Rüzgârım sen…


Beni yani o etten ve kemikten malül kelimeyi


Al ve hitabına kat


Adım değsin diline


Kelamın ben olayım


Kitabında der-kenar


Son mezmurdan bu yana


Sana ihanet etmedim


Mayın tarlasında ki işaret taşa kadar


Yalana kapattım gözlerimi


Bir başka sahilde uyanırım diyerek!


Senden başkasına hiç düşüm olmadı benim


Bir başka tecride düşerim diye


Uykusuz kaldım yıldızlarca


Ondandır hiçmi hiç


Düşmedin gözlerimden


Gözlerimden yani o ateş ve azaptan


Görüntü mahzeninden…


Bağışla! Bilmemişim


Sana dünle


Sana benle gelmişim


Gelmişte durmuşum ölüm eşiği gölgene


Gölgeni ben sanmışım


Leyli köyünde çakar şimşek


Burada yanar harmanın


Kelimem yok katamam ölümsüz tarihçene


Ben ki bu dehr-i denide a’raflara mahkûmum


İlk sürgünden bu yana sana ihanet etmedim


Korkmuyorum tenhadan


Tenhadan ve tehiden


Benim korkum yalnız kalma isteği


Konuşmasan


Mührümü ifritlerin saracak


Bağışla bilememiş


Sana günahla gelmişim


Siyah bir gül yerine


Şah damarımı getirmişim


Kanım etimin tutkusunu taşımış olmalı sana


ondan ben kokuyorsun !..


Son zandan bu yana sana ihanet etmedim


Ve ben hala göğüne asılıyım


Ve hala yürüyorum kayıp haritalarında




Yemin olsun ki güneşin tersine


Yani sana döndüğü güne


İptilam sana hala


Sana ve katışıksız bir ecza olan büyülü gözlerine




Sevdiğim ölüm kuşum


Azabım!


Kan buludum


İnadım


Kıyamet çıkınım


Mizanım


Yanık ömrüm


Harmanım


Ateş gayyam


Durağım


Ulvi yüküm


Burağım


Sırat meşalem


Adağım


Haşir günüm


Sunağım


Yemin olsun ki sana


Sana ve akıştığım biricik varlığına


Adına


Senden başka düşüm yok


Düş görmedim başkasına




Kırkbirinci tufanda


Son askıdan bu yana


Son bilgeden ilk sürgünden


Bu ana


Son askıdan va zandan


Boğazımdaki son mezmurdan


El-ana


Ben sana / hiç ihanet etmedim


Çünkü sen zamirimden


Bana hükümlü


Lal mezmurumsun


Sus bak davud geliyor


Koynunda bir cenaze…

Mehmet ÇElik

0 yorum: