14 Şubat 2011 Pazartesi

Bu akşam yüreğimi 'En Sevgili'ye kapatıyorum!



Kutlu peygamberler aşkına!...

Elif, Lâm, Mîm aşkına! Yaradanı dile getiren kadim dualar aşkına! Övülmüş elçileri sarıp sarmalayan yanık çöller aşkına! Ve Allah aşkına!

Bu akşam bir asrı saadet türküsü düşüyor dudaklarıma, sağalıyorum.

Bu akşam hüzün kuşanmış bir nota muhibince yüreğime yağıyorum.

***

Bu akşam o kutlu gecenin kokusu düşmüş yeryüzüne, ben aşka düşmüş bir bulut, gözlerimden umut sağıyorum. Yüreğime bir ashap şenliği üşüşüyor, poyraz yüklenen rüzgarlar kutlu günün muştusunu sunuyor yüreklere, süt mavisi göklere.

“Sevgililer gününe” inat, ben “En Sevgilinin” bir tek gülüne düşmüşüm. Son peygamberin sözleri bir yıldız şehrayini gibi süslüyor gönlümün sisli ufuklarını, ilahi nurlar düşüyor aklıma. Bu akşam ruhumun başka bir kandile ihtiyacı var, bambaşka iklimlerden efsunlu sözlere muhtacım. Sevgililer Sevgilisine bütün kainat yeni baştan “hoş geldin” diyor!

Geliyor sultan edalı gece, bir asr-ı saadet hayali gönül burcumuza düşürüyor bir iz!…

Geliyor peygamber kokuşlu gece, kandile düşüyor yüreklerimiz!

Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan
O gece sendin gelen ezel kadar uzaktan
Melekler her zerreye müjde verirken hâkk’tan
O gece sendin gelen Ya Hazreti Muhammed!
Bu akşam ey seçilen sevgili Ya Hazreti Muhammet diyorum! (*)

Bu akşam yürekler kandile düşmeli biliyorum!

Adı konmamış sızıları bırakmak gizli mahzenlerde, duyulmayan, hıçkıran yanlarımı ertelemek bir başka bahara ve bu gelen geceye selam durmak diliyor can evi. Bu gelen geceye kainat şahit, Allah şahit, melekler şahit! “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” diyen Rabbimin en sevgilisine bütün dualar, bütün güller, bütün kandiller…

***

İdrisağaçları ne bilsin sen bilmezsen Sevgiliyi! Gül ne bilsin, gece ne bilsin, tan vakti ne bilsin! Güneş aydınlatmazsa ölgün suları durgunluğu ne bilsin sular? Mahşer günü bekçini sen bileceksin! Kurtarıcını, peygamberini, rehberini sen bileceksin! Sen bilmezsen başkaları ne bilsin?

Bu akşam göklerden gelen bir ilahi fısıltı düşüyor can evimize, onarıyor aklımızı, elliyor ruhumuzu bir ilahi el…

Sevgililer Sevgilisi düşüyor gönlümüze, ısınıyor kalbimiz.

Geliyor peygamber kokuşlu gece, kandile düşüyor yüreklerimiz!

Güneşler o gecenin nuruna secd ederken
Yıldızlar meşk içinde kâinat vecd ederken
Bütün Hamd ü senâlar Yüce Rabbe giderken
O gece sendin gelen Ya Hazreti Muhammed

En Sevgiliye gitmelisin bu akşam!

Bu akşam yüreklerimiz save gölü gibi susuz mudur? Kisra sarayları gibi savrulmuyorsa aklımız, en derinlerimizdeki putlar devrilmiyorsa, bakışlarımız yağmurlanıp iplik iplik süzülmüyorsa, merhamet kalplerimizi bir şebnem gibi yıkamıyorsa, bir kutlu çağrıya kulaklarımız susuyorsa gitmeli buralardan diyorum! Ağrıyan kalplerimizi alıp sağaltmaya gitmeli vakit erkenden.

Caddeleri günah sularının arkından beslenen hüzünlü kentlere veda etmeli. Bir kandile sığınmalı, dualarla yıkamalısın kurumuş dudaklarını, çatlamış yüreğini, yorulmuş ruhunu sarmalısın peygamber kokuşlu geceye! Bu gece aşkın olalım, düşkün olalım, coşkun olalım! En Sevgili gül kokulu şerareler gibi akmalı kalbimizin çavlanında… Yıldızsız bağırlarımıza güneşler doğmalı, kaybettiğimiz ışıkları bulmalı aklımız!

Asude bir güzelliktir bu akşam onu bilene! Rahmanın kutlu sesi ve ezeli adresidir En Sevgili! Bir mucizedir, göklerden gelen bir kutlu çağrıdır bu akşam!

Bu akşam ‘En Sevgili’ye açılıyor ellerimiz!

Geliyor peygamber nakışlı gece, kandile düşüyor yüreklerimiz!

O gece save gölü mucizeyle kururken
Kisra saraylarında sütunlar savrulurken
Arzdan arşa alemler rahmetini bulurken
O gece sendin gelen Ya Hazreti Muhammed!

Bu akşam yüreğimi ‘En Sevgili’ye kapatıyorum!

Kalbimde başkasına yer yok bu akşam! Bütün sevgilerim, bütün arzuhalim, bütün açmazlarım, çıkmazlarım, yokuşlarım, düzlerim, eğrilerim, doğrularım En Sevgili’ye! Münzevi dertlerim, kederlerim bu akşam merhamet kuşansın hamayıl, yıldızlarım fecre kadar ellerimde kalsın, ay utansın, bulut küssün, gün kıskansın!

Bu gül fecrinde, bir diken olsam,kanatsam zavallı yüreğimi! Buhur-u Meryem kokan dualarla, Davut’un diliyle, Yusuf’un hüsnüyle, bir yaralı bülbül olsam ‘En Sevgili’ için figan eyleyen! Yüreğim kandilin burcunda nurani bir şavkın içinde raks etsin. Arzdan arşa her şey biliyor en sevgilinin kadrini kıymetini. Ben de bilmeliyim, bilmeyen gönülden kime ne fayda? Bilmeyen, tanımayan, ‘En Sevgili’ için çarpmayan gönlü neyleyim? Neyleyim aşkı bilmeyen, aşkınlığı bilmeyen yüreği?

Bu akşam ‘En Sevgili’ye gülümüz, çiçeğimiz!

Geliyor peygamber kokuşlu gece, kandile düşüyor yüreklerimiz!

***

Bu akşam ‘En Sevgili’ye kapatıyorum yüreğimi!

Berideki sevgiliye selam olsun!

Ben “Sevgililer Gününü”, “En Sevgili Günü’ne” tahvil ettim. Dünyalık telaşların yortusunda yorgun yüreğimi alıp bir mülteci misali “Muhammed Mustafa “ aşkına iltica ediyorum. Bütün çiçeklerim, bütün güllerim yalnız O’na… Yüce Rabb’imin En Sevdiğine sunuyorum bütün sevgimi, hürmetimi, hasretimi.

Geliyor sultan edalı gece, bir asr-ı saadet hayali gönül burcumuza düşürüyor bir iz!…

Geliyor peygamber kokuşlu gece, kandile düşüyor yüreklerimiz!

Meryem Aybike Sinan

1 yorum:

yasin serhat dedi ki...

Çok Güzel Bi yazı kaleme almışsınız Meryem Aybike Sinan hanım... Yazınızla mest ettiniz tşk'ler..