16 Ağustos 2009 Pazar

Yusuf ile Züleyha / 4.bölüm

http://www.dunyabizim.com/images/news/4761.jpg


Yusuf’un Güzelliği

Güzeldi Yusuf. O kadar ki, adı Mah-ı Ken’an’dı. Yani Ken’an’ın dolunayı.

Güzeldi Yusuf. O kadar ki, o geçerken kentinin gecesinde kentinin sokaklarından, evlerinin sahibi olan kadınlar duvara vuran ışığın şavkımasından, Yusuf geçiyor, diye fısıldarlar da sevinçle birbirlerine, kandillerini söndürürlerdi. Işık gökten yere değil o geçerken, yerden göğe ağardı.

Güzeldi Yusuf. O kadar ki, her güzellik gibi onun da güzelliğinin olduğu yerde kıskançlık ve muhabbet bir arada yaşardı. Ve her güzellik gibi Yusuf’un güzelliğinin de kendisine zararı vardı. Ama sadece ilk anda, çünkü Yusuf dar zamanlar için değil geniş zamanlar ve uzun yollar için yaratılmıştı.

Güzeldi Yusuf, o kadar güzeldi ki Yusuf’u hiç görmemiş bir yazıcı onun güzelliğini anlatmaya gelince sıra, sadece susardı ve onun güzelliğini ancak özetleyebilirdi. Çünkü güzelliğinin özeti yazıcının sözcüklerinden çok okuyucunun muhayyilesi demekti. Sözcük sınırlı muhayyile ise sınırsızlıktı.

Öyleyse Yusuf’un güzelliği sözcüklerle sınırlı değil ancak hayalin ufukları ile sınırsızdı.

Öykü: Bedevinin Yusuf’a Bir Ayna Armağan Etmesi


Bir gün Yusuf’un güzellik şöhretini duyan bir bedevi, çöller aşıp seraplara kanmadan, vahalara duraklayıp en fazla, hiç yolundan sapmadan. Yusuf’u görmek için Ken’an iline varmıştı.

Yanına vardığı zaman, Yusuf, o güzellik güneşi, çocukça bir sevinçle gülümsedi. Ve dedi: De bakalım ey bedevi, bunca yolu aştın ve geldin. Bir yükün olmalı. Sözün hazinesinden ya da mera denizinden ne getirdin bana?

Yoksul bedevi gülümsedi.

Dedi: Yusuf, ey Ken’an’a doğan dolunay! Ey varlıklara sebep olandan nişane olan! Gülümsedin. İçim aydınlandı. Baktın ve konuştun ya benimle artık yitmem, eskimem. Lakin güzelliğin denizinde yekta inci iken sen, benim gibi yoksul bir bedevi sana ne verilebilir ki? Sende olmayan bende, ne olabilir ki?

Böyle diyerek bedevi, sırtındaki devetüyü heybeden bir ayna çıkardı usulca. Küçük, yuvarlak bir el aynası, kıymetsiz bir şey.

Sana, dedi en uygun armağan bir ayna olabilir yine de.

Bir ayna k ona baktığında kendi güzelliğini göresin.

Ve nasıl yansıyorsa senin güzelliğin şu aynaya, nasıl sen olmasan bir büyük boşluktan başka bir şey düşmeyecekse şu aynaya.

İşte öylece bilesin ki o en parlak ışığın yansımasından başka bir şey değildir senin de güzelliğin.

Sen suretsin O asıl. Sen fersin O mana.

Sen bedensin O ruh. Sen gurbetsin O yurt.

Sen parçasın O bütün. Sen gölgesin O ışık

Böyle söyleyip de geldiği uzun yolları aşmak üzere geri dönerken bedevi, Yusuf baktı elindeki aynaya. Ve bildim, dedi. Her şey O’ndan, sen de O’ndan, ben de O’ndan! Bunu söylemek istiyorsun. Ve ben bunu biliyorum.


Sonraki bölüm : Yakub'un Yusuf'u Diğer OğullarındanAyırması


Önceki bölümleri okumak için tıklayınız!



1 yorum:

Pabuc dedi ki...

çok güzel bir yazı tıpkı YUSUF gibi..
''Sen suretsin O asıl. Sen fersin O mana.

Sen bedensin O ruh. Sen gurbetsin O yurt.

Sen parçasın O bütün. Sen gölgesin O ışık'' bu sözlere ne denebilir ki sadece saygıyla okunur...
sağlıcakla ve kendin gibi kal..